İLERİ TARİHLİ ÇEKTE YETKİLİ İMZA SORUNU

Çekin ödeme aracı olması itibari ile hukuken vade kararlaştırılması mümkün olmasa da keşide tarihi olarak ileri tarih yazıldığı ve tedavüle çıkarılarak bir kredi aracı olarak kullanıldığı ülkemiz gerçeğidir. Çek Kanununa eklenen geçici madde ile de 31.12.2020 tarihine kadar ileri tarihli keşide tarihi olan çeklerin üzerinde yazılan tarihten önce muhatap bankaya ibraz edilmesi de yasaklanmıştır. İleri tarihli çek uygulaması, hukuki bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu yazımızda, çekte ibraz yasağı ve ileri tarihli çeklerde keşideci şirketin imza yetkilisinin değişmiş olması ve ibraz tarihinde muhatap banka tarafından çekteki imzanın kendi güncel kayıtlarındaki imza yetkilisi imzası ile uyuşmadığı yönündeki şerhin durumu Yargıtay kararları ışığında değerlendirilmektedir. Her ne kadar hukuki bir kavram olmasa da uygulamada yaygın kullanılması nedeniyle ve okuyucu açısından kolaylık olması bakımından ileri tarihli keşide tarihi taşıyan çek için kısaca “vadeli çek” ifadesi kullanılacaktır.

Açıklandığı üzere çek kıymetli evrak niteliğini haiz bir ödeme aracıdır ve bu yönüyle birer kredi aracı olan poliçe ve bonodan ayrılır. Mücerret yani sebebe bağlı olmayan bir kıymetli evrak olması sebebiyle doğumuna sebep olan ilişkiden soyut ve bağımsızdır. Diğer bir deyişle çek düzenlendikten sonra, doğumuna sebep olan ilişkideki bir aksaklık veya bozukluk kıymetli evrakın geçerliliğine etki etmeyecektir.

2009 yılında yürürlüğe giren Çek Kanunu’nun (“ÇK”) gerekçesinde ifade edildiği üzere çekin bir ödeme aracı olduğuna ilişkin belirleyici hükümler getirme arzusu bulunuyor olsa da belirli bir süreyle çekin, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersiz kabul edilerek dünyada yaşanan ekonomik krizin ülkemiz ticari yaşamına etkilerini azaltmak amaçlanmış ve geçici madde ile “31/12/2011 tarihine kadar, üzerinde yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir” hükmü getirilmiştir. Çekte ibraz yasağı, 2011 yılı sonunda bitmesi gerekirken önce 2012 yılında yürürlüğe giren Çek Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 31.12.2017’ye ve en son 05.12.2017 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren torba yasa niteliğindeki değişiklik kanunu ile de 31.12.2020’ye kadar uzatılmıştır. Korona virüs pandemisi sebebiyle meydana gelen piyasalardaki daralma sonucunda çekte vade kavramının uzun süre ekonomik hayatın bir gerçeği olacağını öngörmekteyiz. Dolayısıyla ÇK md.3/8, md.5/1 ve tabiri caizse kalıcı hale gelmiş diyebileceğimiz geçici md. 3/5’e uyarınca; çek, vade tarihinden önce ibraz edilse dahi karşılığının bulunmaması sebebiyle hukuki takibe ya da çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı gibi idari tedbirlere konu olamayacaktır. İbraz yasağının devam etmesiyle çekler, hukuki niteliklerine aykırı şekilde kanuni güvenceye sahip olarak kredi aracı gibi kullanılmaktadır. Uygulamada vadeli çeklerin 1 yıla kadar hatta bazen daha uzun vadeye sahip olduğu görülmektedir. Dolayısı ile bu süre içerisinde keşideci şirket imza yetkililerinde değişikliklerin gerçekleşmesi de söz konusu olabilmektedir. Sorun bu aşamada yaşanmakta ve vadeli bir çekin süresi içerisinde ibraz edilmesi sonrasında keşideci şirketin imza yetkilisi değişmiş olması sebebiyle bankalar tarafından çekteki imzanın kendi kayıtlarındaki imza ile uyuşmadığı şeklinde şerh düşerek karşılıksız ibaresi yazmaktan kaçındıkları görülmektedir.

Türk Ticaret Kanunun 812’nci maddesinde muhatap olan bankanın sahte veya tahrif edilmiş bir çeki ödemiş olmasından doğan zararlardan kendisinin sorumlu olacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla çekte muhatap durumunda olan bankanın çekteki keşideci imzasını kontrol etme yükümlülüğü bulunmaktadır.

Bankanın yapacağı inceleme sonucunda çekin arkasına “keşideci imzası ile bankamız kayıtlarında bulunan imza birbirini tutmadığından işlem yapılamamıştır” şeklinde bir ibare yazılması durumunda

 ise çek hamiline ödeme yapılmamaktadır.

Bunun üzerine imza uyuşmuyor şerhine sahip çeke dayanarak icra takibine başlanmak istediğinde istendiğinde çekin kambiyo vasfını yitirip yitirmediği ve dolayısı ile de hangi takip yolunun seçileceği hukuki bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu husus bazı yargı kararlarına da konu olmuştur.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 05.03.2014 tarihli, 2014/2651 E ve 2014/6188 K sayılı kararında; somut olayda takibe konu çekin 05.07.2012 keşide tarihli olduğu ve 12.07.2017 tarihinde bankaya ibraz edildiğini ancak imza incelemesi sonucunda 18.05.2017 tarihinde borçlu şirket yetkilisinin şirketi temsil ve ilzam yetkisinin sona ermiş olduğu anlaşılmıştır. İlgili Hukuk Dairesi ise yapmış olduğu incelemeden sonra vermiş olduğu kararda çekin asli unsurlarından olan keşide tarihinin gerçek keşide tarihinden sonraki bir tarih olarak yazılabileceğini, bu takdirde ibraz süresinin uzatılmış sayıldığını kabul etmiş, çekin ileri tarihli düzenlendiğinin ispatının ise ancak tarafların müşterek imzasını taşıyan bir belge ile kanıtlanması halinde kabul edilebileceğini hüküm altına almıştır.

Aynı dairenin 20.10.2015 tarihli 2015/19797 E ve 2015/25177 K sayılı kararında ise “çekin ileri tarihli olarak düzenlendiğinin ancak çeke atıf yapan İİK’nun 169/a maddesinde yazılı nitelikte bir belge ile kanıtlanması halinde kabul edilebileceği” ifade edilmiştir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 17.10.2016 tarihli 2016/10781 E. 2016/8198 K. sayılı kararında bankaya ibraz edilen çekte yer alan keşideci imzasının yetkili temsilcinin imzasını taşımadığı yönündeki şerhin çek vasfını ortadan kaldırmadığı, çekteki imzanın keşideciye ait olup olmadığının açılabilecek bir menfi tespit davasında incelenmesi gerektiğine dolayısıyla kambiyo senedine dayanarak ihtiyati haciz alınmasında engel olmayacağına karar verilmiştir.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.9.2015 tarihli, 2015/9452 E. ve 2015/9689 K. Sayılı kararında ise banka tarafından her ne kadar ”işbu çek üzerindeki keşideci imzası ile yetkili temsilci imzası birbirini tutmadığı anlaşıldığından işleme alınmamıştır” şerhi verilmiş olsa da banka memurlarının imzanın uyuşmadığı yönündeki tespitinin mahkemeler nezdinde delil niteliği bulunmadığı ve ihtiyati hacze engel olmadığı yönünde hüküm kurulmuştur.

  Özetle Yargıtay içtihatlarından hareketle;

· Banka personelinin yapmış olduğu imzanın uyuşmadığı yönündeki tespitin mahkemeler önünde delil niteliği bulunmadığı,

· Çekin imzanın uyuşmuyor olması sebebiyle kambiyo vasfının etkilenmeyeceği dolayısıyla kambiyo yoluna özgü takibe konu olabileceğini,

· Ancak söz konusu kambiyo takibine itiraz söz konusu olması halinde çekin sebepten soyutluğunu kaybedeceği ve menfi tespit yargılamasında İİK md 169/a uyarınca tarafların imzası

 ile yazılı bir delil ile alacağının varlığının ispat edilmesi gerekeceği, sonuçları çıkmaktadır.